Atatürk'ün en yakın arkadaşlarından biri Recep Peker idi. Atatürk'e
bağlılığı tartışma götürmeyecek kadar güçlü ve sözünü sakınmayan biri
olduğu da herkes tarafından biliniyordu. Bir akşam, Çankaya'da sofra
kurulmuş, hem yeniliyor, ve hem de doyumsuz sohbetlerin kapısı
aralanıyordu. Şakalı konuşmalarla ısınma turları yapılıyordu sanki.
Söz bir süre sonra korku konusuna geldi. Atatürk, hemen yanında oturan Recep Peker'e döndü:
-"Sen benden korkuyor musun?" diye sordu.
Sofrada oturanlar Atatürk'ün gayet ciddi bir tavırla sorduğu bu
soru karşısında şaşırdılar. Sessizlik kapladı salonu. Gözler bir
Atatürk'e kayıyor, bir Recep Peker'i yokluyordu. Recep Peker, güldü. O
da şaşkındı ve açıkçası beklemediği böyle bir soruya ne cevap vereceğini
bilemedi. Belki gülüşü bile irade dışı bir davranıştı. Oysa Atatürk
aynı ciddi tavırla :
-"Karşıma geç" dedi.
Recep
Peker, bu emir karşısında mecburen oturduğu yerden kalkarak tam
Atatürk'ün karşısında boşaltılan yere oturdu. Şaşkınlık, merak,
sessizlik devam ediyordu.
-"Benden korkuyor musun, korkmuyor musun? Söyle" dedi.
Kötü bir şeyler yaşanacağı düşünülüyordu. Recep Peker, cevabını vermekte gecikmedi :
-"Hayır" dedi.
Ortalık adeta buz kesilmişti. Kimse ne yapacağını bilemiyordu.
Olayların akışına teslim olmuştu orada bulunanlar. İki yakın dostun
arasında neler oluyor sorusuna kimse cevap bulamıyordu o anda. Recep
Peker, sessizliği kararlılıkla bozarak devam etti konuşmaya :
-"Ne senin arkadaşların korkaktırlar, ne de sen korkunçsun. Biz,
inanarak senin ideallerine bağlıyız. Sen "SEVİLEN ADAM" sın, korkunç
olamazsın." dedi.
Atatürk bu cevap karşısında mutluluğunu gizlemedi :
-"Gel yine yanıma otur" dedi.
Sohbet, dostlukların gücünü ortaya koyan bu olayın kazandırdığı derinlikle ve samimi havada kaldığı yeden devam etti.