Bir Çin prensi tahta çıkacaktı ama yasalara göre, daha önce evlenmesi gerekiyordu.
Uygun bir aday bulmak için bölgedeki genç kızları huzuruna çağırdı.
Saraydaki hizmetçilerden birinin kızı prensi çok seviyordu. O da
prensin huzuruna çıkmak istedi. Annesinin uyarılarını dinlemedi, çünkü
sevdiği adamı bir kere bile görmek onu mutlu edecekti.
Beklenen
gece geldi. Genç ve güzel kızlar en güzel giysilerini giymişler,
süslenmişler, kendilerini beğendirmek için her çareye başvurmuşlardı.
Prens kızlara birer tohum verdi. Bunu saksılarına dikmelerini, altı ay
sonra gelmelerini söyledi. En güzel çiçeği yetiştiren kızı kendine eş
olarak seçecekti. Herkes tohumu alıp heyecanla evlerine geri döndü.
Genç kız da kendisine verilen tohumu alıp saksıya ekti. O kadar
bakmasına, özenmesine karşılık toprakta tek bir filiz bile görünmedi.
Her şeyi denedi, uzmanlara danıştı ama bir fayda göremedi.
Altı ay
dolmuştu ama saksı hâlâ bomboştu. Prens sunacağı bir çiçek olmadığı
halde gene de belirtilen gün ve saatte boş saksıyla saraya gitti. Oysa
diğer kızlar güzel çiçekli saksılarla gelmişlerdi…
Sonunda
beklenen an geldi. Prens salona girdi, kızların arasında dolaştı,
saksıları birer birer inceledi. Hizmetçinin kızını kendine eş olarak
seçtiğini duyurdu.
Herkes şaşırmıştı. Diğer kızlar bu karara tepki
gösterdiler, itiraz ettiler. Boş saksıyla gelen kız nasıl eş olarak
seçilirdi? Prens durumu şöyle açıkladı:
“Bu genç hanım en değerli
çiçeği yetiştirip bana sundu. O çiçeğin adı dürüstlük çiçeğidir. Çünkü
sizlere dağıttığım tohumların hepsi sahteydi ve çiçek açmaları
olanaksızdı