Sana şiir yazmak ne haddime. Varlığın şiir zaten.
Kulaktan kulağa oynamak gibiydi aşk ben ona sevdiğimi söyledim o başkasına.
Gözlerinin ‘kahve’sinden koy ömrüme, kırk yılın hatırına ‘sen’de kalayım.
Okyanusta ölmez de insan, gider bir kaşık sevdada boğulur.
Leyla! Çaresizliğimden gayri hiç bir kabahatim yok benim.
Seni sevmek; olmayacak bir nedeni, gelmeyecek bir gideni, beklemek gibi.
Yalnızlık insana çok şey öğretirmiş, ama sen gitme ben cahil kalayım.
Yağmur başlayınca gelse de ıslansak diyeceği biri olmalı insanın.
Aynı şehirde sen varsın, ben varım, biz yokuz. Ne acı dimi.
Gönül, han değil dergâhtır. Paldır küldür girip çıkılmaz, günahtır!
Çek bakışlarını gözlerimden, aşk bu şeytan doldurur.
Senin suçun yok ”hayat” ben buraya zaten ”elveda” demeye geldim…
Herkes kaybettiği kadar içecekse o masadan en son ben kalkarım.
Gel beraber alalım nefesimizi sevdiğim, sensiz boğazımdan geçmiyor.
Bu da benim yeteneğim. Olmasan da severim seni, hatta ayrılırım senden, haberin olmaz.
Beni hep yanlış anladın sen. Sana geleceğim ol demiştim. Gel ecelim ol değil…
Sanki hiç pişman olmamışım gibi, hayat karşıma ‘seni pişman ederim’ diyenleri çıkartıyor.
Aşk şişe çevirmece oyunundaki şişeye benzer. Kimde durursa dursun ya doğruluk ister ya da cesaret.
Belki de hayatımızı değiştirecek insanlar yolda yürürken sessiz sedasız geçmişlerdir yanımızdan.
Eğer yağmur yağınca içeri gireceksen, seninle gitmem uzak ülkelere.